BASIN AÇIKLAMASI
Alman İslam Konferansı İslam düşmanlığını meşrulaştırıyor
09 Mayıs 2013”Alman İslam Konferansı (AİK) ve Federal İçişleri Bakanlığı (FİB) son olarak ‘İslam düşmanlığı’ kavramı yerine ‘Müslüman düşmanlığı’ kavramını yaygınlaştırma girişiminde bulunmuştur. Bu girişim ‘Müslümanlara’ karşı sergilenen düşmanca tutumların sorun teşkil ettiğini, ancak İslam dinine karşı olan nefretin meşru olduğunu savunmaktadır. Böylece FİB, kendi iddialarının tam aksine, kavramlara netlik getirmemekte, tersine, ırkçı stereotiplerle çalışan sözde İslam tenkitçilerinin söylemlerinin meşrulaşmasını sağlamaktadır.
Bir din olarak İslam’a ve onu temsil eden değer ve sembollere karşı nefreti alenen körüklemek, cezayı gerektiren fiillerin ortaya çıkmasını kolaylaştıracak bir zemin oluşturmaktadır. Bu tür filleri besleyen ortamlar ‘İslam eleştirisi’ kategorisine konulup meşrulaştırılmak istenmektedir. Halbuki FİB’in, antisemitizmde olduğu gibi İslam düşmanlığı karşısında da, bu olguları besleyen ortamlara karşı girişimlerde bulunarak ve kendi talepleri karşısında tutarlı bir şekilde ‘toplumsal kutuplaşmaya’ engel olmaya çalışarak -en azından tarafsızlık ilkesine riayet ederek- bu tür söylemlere katılmaması gerekmektedir. Ancak Bakanlık, özellikle sözde İslam tenkitçilerinin tarafını tutmaktadır.
FİB’in yıllardır sürdürdüğü bu çabası herkesçe malum olmasına rağmen, nasıl olur da bazı İslami cemaatler İslam düşmanlığını körükleyen böyle oyunlara destek verirler? AİK katılımcılarının, ortaya çıkan sonuçların farkında olup olmadıkları bile kamuoyu tarafından bilinmemektedir. Kur’an-ı Kerim’in, Adolf Hitler’in ‘Kavgam’ (Mein Kampf) kitabına benzetilmesi, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) hakkında nefret dolu karikatürler yayınlanması, sünnet, başörtüsü yasakları ve dini kurallara göre kurban kesme ile ilgili tartışmalar esnasında okunan ırkçı nutuklar, FİB’nın anlayışına göre bireylerin haklarını ihlal etmemesi sebebiyle Müslüman düşmanlığı değildir, bunlar sadece İslam düşmanlığı olarak değerlendirilebilir ve bundan dolayı meşrudurlar. Ancak özellikle bu tutum, dinî bazı gruplara yönelik insan düşmanlığını besleyici bir ortam oluşturmaktadır.
Konferansa katılan bazı İslami cemaat temsilcileri ayrıca, ‘Müslüman düşmanlığı, antisemitizm ve İslamizme’ karşı sürdürülen mücadele çerçevesinde hazırlanan projelerde sorumluluk üstlenmektedirler. Bu projeler aynı zamanda sözde ‘legalist İslamizme’ karşı yürütülen projelerdir. Federal Anayasayı Koruma Dairesi Raporu’ndaki tarife göre ‘legalist İslamizm’, Müslümanların dini ve kültürel kimliklerini güçlendirmeye çalışan, dine uygun bir yaşam için mücadele eden ve böylece güya entegrasyonu imkânsız hâle getiren bir İslam anlayışıdır. Bu bağlamda akla gelen bir diğer soru da, hangi (yeni) sebeplerden dolayı İslam cemaatlerinin AİK’nin ilk aşamalarında takip ettikleri çizginin gerisinde kaldıkları sorusudur. Çünkü geçmişte olduğu gibi bugün de ‘İslamizm’ kavramını – en azından basının karşısında – reddetmektedirler.
AİK’nin ortaya koyduğu sonuçların, konsepti ve içeriği açısından başarısızlıkla sonuçlanan ‘Güvenlik Ortaklığı’ girişimiyle hemen hemen hiçbir farkının olmamasına rağmen, bazı İslam cemaatleri bu konsepte katılıp destekçi olmuşlardır. Bu nedenle, ‘Güvenlik Ortaklığı’nı boykot eden cemaat temsilcilerinin, bu boykotu fikri yönelimi kabul etmediklerinden dolayı mı, yoksa kamuoyunun baskısından dolayı mı yaptıkları sorusu akla gelmektedir.
Söz konusu İslami cemaatler, AİK’nın güvenlik politikasına odaklanmasını basına karşı eleştirirken, ortaya konan sonuçların oluşumuna tam destek vermişlerdir. Ciddi bir tezat teşkil eden bu tutum, bazılarının, yurttaşlık haklarını talep edebilecek ve siyasete oyuncak olmaktan kaçınmayı becerebilecek bir olgunluğa henüz gelememiş olduklarının açık bir göstergesidir.”
Not: Bu açıklamanın daha ayrıntılı bir versiyonuna, ekleriyle birlikte aşağıda gösterilen linklerden ulaşabilirsiniz.