Cemiyet Haberleri
Kurban Kampanyası: “Azerbaycan-II:Bir yetimhane ziyareti”
16 Ocak 2009Yetimhanedeki çocuklar geleceğimizi haber alınca küçük bir karşılama töreni hazırlamışlar. Koro halinde söyledikleri “Adı güzel, özü güzel Muhammed (sav)” sözleri hala kulaklarımda çınlıyor. Sesleri çok uyumlu değildi belki. Hatta yaklaşık ikiyüz çocuktan oluşan bir koronun ne derece düzenli olabileceğini sanırım tahmin edebiliyorsunuz. Ancak herşeye rağmen inanılmaz bir ahenk vardı aralarında.
Efendimize duydukları sevgidenmi kaynaklanıyordu bilinmez. Ama O’nun adı telaffuz edildikçe daha gayretli olmalarının başka ne sebebi olabilirdiki? Peygamberimiz her yönüyle örnek bir insandı. O’nun yetim büyümesi bu çocuklar için ayrı bir anlam taşıyordu şüphesiz.
Daha Almanya’dayken çocukları nasıl mutlu ederiz diye istişare ediyorduk aramızda. Beraberimizde götürdüğümüz şekerler ve hediyeliklerin dışında birşeyler yapmak istiyorduk. Zira bugün bayramdı. Ve eğlenmeye en çok onların ihtiyacı vardı. Bunun için top ve kırtasiye eşyalarının dışında bayramın ilk günü kurban kesimini gerçekleştirdikten hemen sonra kurban etlerinden döner hazırlattık. Kurban etlerini oradaki yetkililere emanet etmeye çekindik işin aslı. Daha önceki yıllarda elçi olarak Azerbaycan’a seyahat eden arkadaşlarımızın tavsiyelerine uyarak, çocuklara bu etlerden bizzat ikramda bulunmanın daha uygun olacağını düşündük. Bu onları çok mutlu etti ve birazda sabırlarını sınadı doğrusu. İkiyüz çocuğa aynı anda döner servisi yapmak zaman alacaktı çünkü. Onları oyalamak için çeşitli oyunlar oynadık. Erkek çocuklarının gözde oyunu futboldu orda da.
Onlar eğlendikçe biz mutlu oluyorduk. Arkadaşlarımın gözleri en az o çocuklar kadar parlıyordu. Bir kaç saatliğine gittiğimiz yetimhaneden ancak çocukları yatırdıktan sonra çıkmamızın sebebi de buydu zaten. Daha yeni tanımış olmalarına rağmen bizi birer abi gibi sevmişlerdi, benimsemişlerdi. Küçük bir çocuğun herbirimize zaman zaman yaklaşıp “abi beni sev” diyerek başını okşatmasını hiç unutamıyorum.
Yetimhanede eğitim seviyesi düşük
Yetimhanede büyüyen bu çocukların eksiklikleri ve sorunları çok. Azerbaycan’da ikamet eden ve yetimhaneyi sık sık ziyaret eden arkadaşlarımızdan öğrendiğimiz kadarıyla bu çocukların karınları doyuyor. Ancak çocuklar burada hayata yeterince hazırlanamıyorlar. En başta eğitim materyalleri yok denecek kadar az. Onsekiz yaşına geldiklerinde onlara lise diploması veriliyor. Ancak yetimhanede sadece ilkokul kitaplarından ders görülüyor. Bunun nedenini öğrenmeye çalıştığımızda, çocukların engelli olduğu söyleniyor bize. Aralarında hasta çocukların olduğu bir gerçek. Ancak bu durum çocukların büyük çoğunluğu için geçerli değil. Buna rağmen bu piskolojiyle büyüyorlar. “Ne olmak istiyorsun” diye sorduğumuzda hep aynı cevabı alıyoruz: Erkeklerin hayali şöför olmak, kızlarınki ise terzilik. Arkadaşımızın biri onaltı yaşlarında bir genç kıza “Üniversite okumak ister misin” diye sorduğunda, kızın “Abi bizi okutmazlar, biz deli muamelesi görüyoruz” şeklindeki cevabı herşeyi anlatıyordu aslında.
Bunları dinlerken Avrupa’daki birçok gencimizin elinin tersiyle ittiği imkanlar geliyordu aklıma. Bizim gördüklerimizi müşahade edebilseler acaba hala aynı şekilde devam ederler mi? En başta ben bunlardan gerekli dersleri çıkarabilecekmiyim?
Bunları düşünürken oniki yaşlarında küçük bir kız çocuğu beni sınıflarına çağırdı. “Abi bize masal okurmusun?” diyerek elindeki Azerice kitabı uzattı. Azerice Türkiye Türkçe’sine yakın olmakla birlikte alfabesi biraz faklı. İlk sayfalarda biraz zorlandım doğrusu; daha sonra alıştım. Sınıfta bulunan çocuklar ise can kulağıyla dinliyorlardı. Tam bir buçuk saat kitap okutturdular bana. Bir masal bitince diğerine geçmemi ısrarla istiyorlardı. Daha önce hiç kimse kitap okumamış, masal anlatmamışmıydı onlara? “Hayır” dedi Telnişan. “Ben kardeşlerime okumaya çalışıyorum. Ama sizin gibi kimse sabırla masal okumadı”.
Yetimhaneden ayrılırken Telnişan yanıma geldi. “Abi senin için bir resim çektim” diyerek elindeki kağıdı uzattı. Bir cami boyamış Avrupa’daki tüm kardeşleri için. Altına ismini yazmış. “Vekil Bekir seneye Kurban Bayramı’nda yine geleceksin değil mi?” diye soruyordu. Hukuk Fakültesi öğrencisi olduğum için “Vekil” diyorlardı çocuklar. Ona verebilecek birşeyim kalmamıştı üzerimde. Bende üzerinde “IGMG” yazılı yeleğimi verdim kendisine. O kadar sevinmişti ki anlatamam. “Ben bu gece uyuyamam” diyordu. Tarifsiz duygularla ayrıldık ordan. Kaldığımız eve gelene kadar neredeyse hiç konuşulmadı arabada. Herkes kendini hesaba çekiyordu sanırım.
Asıl görevimiz bize emanet edilen kurbanları vekaleten kesmek ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktı şüphesiz. Ancak bu bayramda bizim buralara gelmemizdeki amaç sadece kurban kesmek değil, fakirleri ve özellikle çocukları sevindirmek, sofralarında az görmeye alıştıkları eti kendilerine ikram etmek ve yardımda bulunmaktı. Biz sekiz günlük ziyaretimizde elhamdülillah bunların herbirini ayrı ayrı yaşadık. Ama beni en çok duygulandıran bölüm yetimhanedeki geçirdiğimiz o gün oldu.