Cemiyet Haberleri
Tefekkür Konferansları’yla düşünceye kapı aralandı
29 Ekim 2008Konferans, NİF genel sekreteri Fuat Nurlu'nun takdim konuşmasının ardından okunan Kur'an-ı Kerim ile başladı. Açılış konuşması için kürsüye gelen Hollanda İslam Federasyonu başkanı Mehmet Yaramış, Müslümanların düşünsel anlamda bir erozyon yaşadıklarına dikkat çekerek, bu gibi konferansların ve bu gibi birlikteliklerin önemine vurgu yaptı. Maddi olarak tokluğun, manevi olarak da açlığın zirvesinde olduğumuzu ifade eden Yaramış, bu zihin kirliliğine, bu fikir erozyonuna karşı yapılması gerekenleri yapmak için yola çıktıklarını ve yaz sezonuna kadar bu anlamda bir dizi program ve konferans gerçekleştireceklerini belirtti.
Sahasında uzman kişilerle yapılacak olan konferanslar serisinin birincisine, Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Mustafa Kara ile başlandı.
Konuşmasına 3 daire çizerek başlayan Kara, en geniş daireyi “insanlık dairesi”, orta daireyi “İslam medeniyeti”, en küçük daireyi de “tasavvuf kültürü” olarak isimlendirdi.
Hakikati arama yolculuğunu “ilim” olarak niteleyen Kara, insanın ilme, kainatı ve kendisini okuyarak ulaşacağının altını çizdi.
Medeniyeti insanlığın kurmuş olduğu en büyük organizasyon olarak tanımlayan Mustafa Kara, konuşmasında özetle şunlara değindi: ” Medeniyet kurabilmenin en az dört şartı ve olmazsa olmaz dört direği vardır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz: 1- İlim ve irfan 2- Fikir, felsefe, tefekkür 3- Güzel Sanatlar. 4- Siyasi Kadro. Bir çok medeniyet kurulmuş, dehalar yetişmiş; hayatlarını okuyun, büyük oranda yöneticiler tarafından desteklenmişlerdir. Asgari olarak bu dört maddede birinci sınıf insanlar yetiştirenler, medeniyet kurmuş demektir.”
İslam medeniyeti tarihte oluşmuş mudur? İslam medeniyeti gerçeği var mıdır?
“Vardır, demek için bu dört konuda bir insan yetiştirmiş olman gerekiyor.
Dünya çapında alim, dünya çapında yazar, dünya çapında şair, mütefekkir, filozof, dünya çapında siyasetçi devlet adamı, yöneticiler yetiştirmen gerekiyor.
Herkes 'bizde bir medeniyet kurduk' diyebilir ama bunun bir objektif ölçüsünün olması gerekiyor. Bunun objektif ölçüsü şudur: sizin bu ürettiklerinizi, başka medeniyete mensup insanlar öğrenme, tercüme ve taklit etmek ihtiyacı hissediyorsa, o zaman siz bu işi yapmış ve bir medeniyet inşa etmiş, kurmuş oluyorsunuz.
Bu gözle tekrar İslam tarihine bakarsanız şunu görürsünüz: bir dönem bu Müslüman alimlerin, ariflerin ve sanatkârların ortaya koydukları eserleri, başka toplumlar, başka kültürler, okumak anlamak tercüme ve taklit etme ihtiyacı hissetmişlerdir. İbn-i Rüşd, Aristo felsefesine bir ivme kazandırmıştır. Batılılar, Aristo'yu anlamak için İbn-i Rüşd'ü okuma ihtiyacı hissetmişlerdir. Demek ki, İslam dünyası ve Müslümanlar bir dönem bu zirveyi yakalamışlardır. Avrupalılar bir dönem oturup medreselerde Arapça öğrenmişlerdi Arapça öyle eserler yazılmış ki, Avrupalılar bu eserleri okuyup anlamak, taklit edip zirveyi yakalamak için bu dili öğrenmeye çalışmışlardır. Bir yerde medeniyet varsa, orası her yana ışık saçar, ışık tutar. Dinin merkezi imandır. İmanın barınağı, yeri de kalptir. Kirli ve mühürlenmiş kalple yolculuktan beklenen sonuç alınamaz. İman ve ahlaki zaaflardan kurtulmak, kibir, kin ve riyadan uzaklaşmak için temiz bir kalbe ihtiyaç vardır. Kindar olan dindar olamaz. Kin olan yerde sevgi barınamaz. Sevgi olmayan yer selim olamaz. Dini hayat bir yürüyüştür”¦ Doğru yolda yürümektir. Tasavvufun asli görevi, ruh ve gönlümüzü güzelliklerle tanıştırmak ve insanı, selim bir kalbe ulaştırmaktır.”
Katılımcılardan gelen, “Tarikata intisap etmeyen ve mürşide tabi olmayan bir Müslüman hedefine ulaşamaz mı?” sorusuna Prof. Kara, “Bal gibi ulaşır, elbette kamil bir Müslüman olur. Maksat ve önemli olan, o iradeyi ortaya koymaktır. Allah, 'hangi tarikattansın?' diye bir soru sormayacak..” cevabını verdi. Program kapanış Kur'an-ı Kerim'i ile sona erdi. Program bitişinde Prof. Dr. Mustafa Kara hem kitaplarını imzaladı hem de katılımcılarla sohbet etti.