CUMA HUTBESİ
Ramazan Ayına Girerken
28 Şubat 2025
Muhterem Müminler!
Bugün yatsı namazını müteakip kılacağımız teravih namazıyla, on bir ayın sultanı ramazana inşallah kavuşmuş olacağız. Bu gece sahura kalkacak, ramazan orucuna niyetlenerek, bereket ve mağfiret mevsimine gireceğiz. Bizleri bu aya ulaştıran Rabbimize sonsuz hamd-u senalar olsun. Ümmeti olmakla şeref duyduğunuz Peygamberimize salât ve selam olsun.
Kâinatta Yüce Allah’ın yarattığı her şeyin bir gayesi olduğu gibi, eşref-i mahlûkat olarak yaratılan insanın da bir gayesi vardır. Bu gaye Allah’ı bilip tanımak, Ona iman ve ibadet etmektir. Buna ilaveten hak, adalet ve ahlakı inşa etmek, zulmü ortadan kaldırmak, doğrunun ve mazlumun yanında yer almaktır. İbadetlerimiz ve kulluk görevlerimiz bu gayenin gerçekleşmesi ve iradelerimizin bu uğurda eğitilmesi, dünya ve ahiretin mutluluğu içindir.
Okuduğumuz âyet-i kerîmede Yüce Rabbimiz “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”[1] buyurmaktadır. Ramazan orucunun gayesi, ayette zikredilen “لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ” ifadesinde saklıdır. Bu ifade, “korunmanız için” diye tercüme edildiği gibi “arınmanız için” diye de tercüme edilmektedir. Özellikle yaşadığımız bu çağda, yazılı ve görsel medyaya, içinde hayat sürdüğümüz topluma ve dünyamızda yaşanan bunca zulüm ve katliamlara baktığımızda, insanlığın gerçekten çok kirlendiğini, kalplerin paslandığını, vicdanların çürüdüğünü müşahede etmekteyiz. Bundan dolayı arınmaya, maddi ve manevi temizlenmeye çok ihtiyacımız var.
Gölgesinde bulunduğumuz ramazan rahmettir, mağfirettir, arınmadır, takvadır. Ama giderken de yine dopdolu olarak gitmelidir. Nitekim ramazan, kelime anlamıyla “kavurucu ateş” demektir. Dolayısıyla ramazan kötülükleri yakıp götürmelidir ki, insanlık ondan istifade edebilsin.
Değerli Kardeşlerim!
Okuduğumuz hadîs-i şerifte Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Mübarek ramazan ayı size geldi. Yüce Allah bu ayda size oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda sema (cennet) kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve azgın şeytanlar bağlanır.”[2] Bu hadis bize gösteriyor ki ramazan ayında iyi işler yapıp kötülüklerden sakınan mümine cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır. Oruç sayesinde nefse hâkim olunup şeytana uyulmadığı için şeytanın eli kolu bağlanır. Ramazan ayını bir okul olarak düşünürsek, bu okulun programı bizzat Yüce Allah tarafından tanzim edilmiştir. Bu program sahurla başlayıp iftarla son bulur. Ancak bu programa, müminleri rahata kavuşturan teravih, gündüzün “sıyam”ına gecenin “kıyam”ı mahiyetinde, Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından eklenmiştir. Sahur sadece ertesi gün açlığa daha iyi dayanmak için tavsiye edilmemiştir. Müminler sahura kalkarak, duaların reddedilmediği seher vaktinde uyanık kalarak Yüce Allah’a niyazda bulunurlar. Ramazan okulunun programı otuz günlük bir programdır. Bu programda sahur, imsak, Kur’an tilaveti/mukabele, iftar, teravih vardır. Zekât, sadaka-i fıtır, zikir, fikir, dua ve itikâf vardır. Bu programda bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır. Bu program yerine getirildiğinde, Hz. Peygamber’in “Kim ramazan ayının faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazanı ibadetle ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır.”[3] müjdesine mazhar olmak vardır.
Kıymetli Müslümanlar!
Ramazan ayında çocuklarımıza ahlaki değerler kazandırmak, geleneklerimizi anlatmak ve benimsetmek için gayret göstermeliyiz. Onların İslam’ı hayatlarına tatbik etmelerini ve yaşamalarını derinleştirmek için ramazan ayı bulunmaz bir fırsat olmalı ve mutlaka bu kıymetli zaman dilimi en iyi şekilde değerlendirilmelidir. Çocuklarımızla birlikte camilerimizi süslemeli ve cemiyetlerimizin düzenlemiş oldukları ramazan programlarına katılmalıyız.
Gölgesinde bulunduğumuz; “evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluş”[4] olan ramazan ayınızı tebrik eder, İslam âleminin birlik ve dirliğine, huzur, barış ve kurtuluşuna vesile olmasını, insanlığa hayırlar getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ederiz.
[1] Bakara suresi, 2:183
[2] Nesâî, Sıyâm, 5
[3] Buhârî, İman, 37
[4] Beyhakî, Şuabu’l-İman, 5/223; Kenzu’l-Ummal, 8/477