Cemiyet Haberleri
Kutlu doğum haftası münasebetiyle “Alemlere Rahmet Hz. Muhammed (as)”
11 Nisan 2006İnsanlık, tarih boyunca tarihi etkileyen bir çok olaya şahit olmuştur. Bu olaylar insanlığa bazen hüzün vermiş, bazen de mutluluk… Şayet bu gelişmeler, huzur ve saadete götürecek cinsten olmuş ise insanlık için sevinç kaynağı olmuştur. Meydana gelen bu olaylar bazen belli bir coğrafyada yankı bulmuş; bazan bütün dünya sathını ve sadece dünyanın içindekileri etkilemiştir. Ama öyle bir hadise var ki, “Ve Biz seni yalnızca, bütün Alemlere rahmet olarak gönderdik”(Enbiya Suresi: 107) ayetinde ifadesini bulan, Cenab-ı Hakk’ın, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav)’i, alemlere rahmet olarak göndermesidir. O’nun gönderilişi sadece bütün dünyayı değil, dünyanın da ötesinde, bütün alemleri kaplayan bir hadisedir.
Evet, gerçek o ki, Sevgili Peygamberimiz, Yüce Allah’ın, insanlık tarihi boyunca, insanlığa yol gösterici olarak gönderdiği Peygamberler zincirinin sonuncu halkasıdır. O, alemlere rahmet vesilesidir. Bu itibarla, bütün dünyayı yakından ilgilendiren en büyük olay, insanlık için, huzur ve rahmet vesilesi olan Hz. Muhammed (s.a.v.)in dünyaya gelişi ve peygamber olarak gönderilmesidir. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.v.), gerek yüksek şahsiyeti ve gerekse tebliğ buyurduğu yüce İslam Dini’nin cihanşûmûl olması itibariyle, peygamberler silsilesinin son halkası ve en mükemmelidir.
Hz. Muhammed (as), miladi 570 senesinde, Ümmü’l Kura (Şehirlerin anası) Mekke’de dünyaya geldi. Kur’an’ın ifadesi ileO’nun dünyaya teşrif ettiği dönemde insanlık bir kurtarıcıyı hasretle bekliyordu. Zira O dönem, hak ve özgürlüklerin yok sayıldığı, köleliğin hüküm sürdüğü, kadınlara insan muamelesi yapılmadığı, kız çocuklarının diri diri gömüldüğü, faizciliğin insanları acımasızca sömürdüğü bir dönemdi. Akif (merhum), hem Efendimizi hem de o dönemin zifiri karanlığını ne de güzel tarif etmişti: “On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi, Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi! Lâkin, o ne hüsrandı ki: hissetmedi gözler; Kaç bin senedir, halbuki bekleşmedelerdi!” “Bir kerre de, mâmûre-i dünya, o zamanlar Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi. Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!”( Mehmet Akif Ersoy, Safahat)
İşte böyle bir zamanda dünyayı teşrif etti Peygamber Efendimiz (as). Bu sebepledir ki, Hz. Peygamberin nezih hayatının bilinmesi ve örnek alınması, her insanın yegane gayesi ve görevi olmalıdır. Bilhassa her müslümanın, O’nu daha iyi tanımak ve sahih sünnetine tabi olmak gibi bir zorunluluğu vardır. Bu aynı zamanda bir iman borcudur. Çünkü Allah’ı sevmek O’nu sevmekle mümkündür: “(Rasulüm) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin”(Al-i İmran Suresi:31)
Hayat ancak, Allah’ın yaratma gayesine ve Resulü’nün sünnetine uygun yaşandığında anlam kazanır. O’nu örnek almayan hayat hiçlik içinde yok olmuştur. Çünkü Kur’an’da Rabbimiz, O’nun model insan olarak seçildiğini haber veriyor:”Ve senin için kesintisiz bir mükafat vardır; çünkü sen, üstün bir ahlak üzerindesin”( Kalem Suresi: 3-4 )
Hz. Muhammed(sav) her türlü aşkın ve sevginin kaynağıdır. Sevgili Peygamberimiz, tarihin en büyük ruh, madde ve mana devrimini gerçekleştiren bir şahsiyettir. Başta O’na ümmet olduğu iddiasında bulunanlar, O’na uymak ve O’nu sevmek suretiyle bu büyük inkılaptan nasiplenebilirler. Diğer insanlara da O’nu sevdirebilirler.
Modern dünyanın büyük bir kısmı maalesef ateizmin koyu karanlıklarına gömülmüş, zulüm, sevgiyi esir etmiş, aşkı kana bulamış, inancı prangaya vurmuştur.
Bütün insanlığın muhtaç olduğu şey Muhammedi aşk ve sevgidir. Şair ne de güzel söylemiş: “Muhammed’den muhabbet oldu hasıl, Muhammed’siz muhabbetten ne hasıl” Muhammedî sevgi ile yetişen ve o sevgi ile dolup taşan Yunuslar, Mevlanalar “kırmızı”yı kan değil “gül” rengi olarak algılamışlardır.
Gül, İslam Medeniyetinde sevgiyi, aşkı, zerafeti, nezaketi, nezaheti temsil ettiği için, Peygamberimiz Gül’e benzetilmiş ve Efendimiz Gül ile anılmıştır. Güle duyulan sevgi ve ihtimam Peygambere duyulan sevgiden kaynaklanmaktadır.
Rasulullaha duyulan sevginin en güzel örneklerini örnek nesil, sahabenin hayatında görmekteyiz. Sahabe-i kiram, O’na hitab ederlerken, “Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah” ifadesini kullanırlar, sevgi ve saygının söze dökülen en veciz örneklerini sunarlarmış.
Hz. Ömer (ra) birgün: “Ya Rasulallah ! Sen bana nefsimden başka her şeyden daha sevgilisin, demiş.” Buna karşılık Peygamberimiz: “Ya Ömer! nefsinden de daha çok sevmedikçe imanın kemale ermez” buyurmuş. Bu defa Hz. Ömer: “Seni şimdi nefsimden de ileri seviyorum” deyince, “Ya Ömer, işte şimdi oldu” buyurmuşlardır. Peygamber işte böyle sevilmelidir. Kur’an’ımız da bunu ifade ediyor: “Peygamber mü’minlere kendi canlarından üstündür.”(Ahzab Suresi:6)
Sahabe izini takip eden Peygamber aşıkları, eğer Ravza-ı Mutahhara’ya erişemezlerse, aşklarını saba rüzgarlarına teslim ettikleri şiir demeti mektuplarıyla ilan ederlermiş: “Ey bad-ı saba uğrarsa yolun Semt-i Haremeyn’e Selamımı arzeyle Resûlu´s Sakaleyne”
Bu sevgi dilde kalmamalı; gönlümüze, amellerimize bütün hal ve hareketlerimize yansımalıdır. Sevgimizi, özellikle Hz. Peygamberin sünnetine ve çizgisine ihlaslı bir şekilde bağlılıkla göstermeliyiz. Sünnet’e bağlılık sadece şekilde O’na benzemekle kalmamalı; ruh, anlayış, düşünce ve hayatı anlama ve yorumlama biçimiyle de O’na ve O’nun değerli ashabını örnek almalıyız.
Bugün, Sünnetsiz bir din anlayışının lanse edildiği bir süreci yaşıyoruz. Açıkça belirtmeliyiz ki, sünnet göz ardı edildiği zaman ortaya birçok farklı din anlayışının çıkması normal, hatta kaçınılmazdır. Bugün İslam dünyasının her köşesinde ortaya çıkan bid’at fırkaları ve aşırılıkların temelinde sünnetin terk edilmesi vardır.
Ümmet olarak yeniden Rabbimizin programını en güzel bir şekilde uygulayan ve bize ölçülerin en güzelini sunan, ahlak ve edeb timsali, Sevgili Peygamberimizin sünnetine tabi olmak ve hayatımızı onun getirdiği ölçülere göre düzenlemek en büyük gayemiz, arzumuz ve hedefimizdir. Rabbim bu istikametimizde bizleri sabit kadem, ilkeli ve muvaffak kılsın.
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in dünyayı onurlandırmasının ve anlamlandırmasının, yani kutlu doğumunun yıl dönümü hatırasına planladığımız “Alemlere Rahmet Hz. Muhammed (as) Proğramları” işte O’nu tanıma ve tanıtma noktasında; yanlışları düzeltme sadedinde büyük katkılarda bulunacaktır inancındayız. Diğer taraftan O’nu en iyi şekilde tanıtmaya muvaffak olursak, manevi şahsına hakaret etmeye çalışanlara da en büyük cevabı vermiş olacağız. O’nun daha iyi tanınması için, Teşkilat olarak hazırlattığımız, yazılı ve görsel materyaller bu naçiz adımda birer vesile olursa kendimizi bahtiyar sayacağız.
Netice itibariyle sayesinde bizi, müslümanlardan kıldığı için Rabbimize varlıkların adedince hamd ediyor, Peygamber Efendimiz’e de sonsuz salat ve selamlarımızı sunuyoruz. Bu vesileyle, İslam aleminin ve Avrupa’daki müslümanların Kutlu Doğum Haftalarını en kalbi muhabbetlerimizle tebrik ediyor, önümüzdeki günlerin insanlık için huzur, barış ve hayırlar getirmesini yine Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyoruz.
İgmg İrşad Başkanlığı