BASIN AÇIKLAMASI
NRW Eyaleti Anayasa Koruma Dairesi asılsız ithamlar yaydığını kabul etti
17 Aralık 2005IGMG Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü, “Anayasa Koruma Dairesi gibi gerçeği yansıtmakla yükümlü bir kurumun ancak uzun yıllar süren bir dava sonucunda, asılsız ithamların kamuoyunda yayılmasına neden olduğunu itiraf etmesi ve buna son vermeye ancak adli bir süreç sonunda zorlanmasını” hukuk devleti ilkelerine tamamen aykırı olarak niteledi.
NRW Eyaleti’nin, Aralık 2001 tarihli “Kuzey Ren Vestfalya’da İslamcılık – Dinin politik hedeflere alet edilmesi” adlı broşürde asılsız ithamları kamuoyuna yayması nedeniyle Düsseldorf İdare Mahkemesi’nde IGMG’nin açtığı ve üç yıl süren dava sonunda, IGMG hakkında gerçek dışı ithamları kamuoyuna yaymamayı taahhüt etti.
IGMG’nin 22 Kasım 2002 tarihli asılsız ithamları yaymaması talebini NRW İçişleri Bakanlığı’nın yerine getirmemesi üzerine, 17 Temmuz 2003’te sözkonusu dava açılmıştı. Görünen o ki Anayasa Koruma Dairesi’nin hazırladığı broşürle asılsız ithamları yaydığı ve IGMG’ye iftira ettiği İçişleri Bakanlığı tarafından daha o zaman biliniyordu. Bu, sözkonusu asılsız ithamların İçişleri Bakanlığı’nın internet sayfasında bulunan yayından zamanla teker teker kaldırılmasından anlaşıldı.
İçişleri Bakanlığı buna rağmen davadan bir ay önce İdare Mahkemesi’ne yolladığı yazıda gerçeğe aykırı şu ifadelere yer verdi, “Broşürde bulunan ve davacı tarafından itiraz edilen ifadeler bu çerçevede kanuna uygundur”.
Düsseldorf İdare Mahkemesi 1. Dairesi’nde seyircilere kapalı olarak görülen davada, NRW Eyaleti temsilcileri, Anayasa Koruma Dairesi’nin, “IGMG’nin bir toplantısında Sivas’ta 37 kişinin öldürülmesi çılgın bir şekilde kutlandı” veya bir IGMG görevlisinin olayları “Sivas’ta İslam galip geldi” sözleriyle yorumladığı gibi akıl almaz ithamlarının doğru olmadığını kabul etmek zorunda kaldılar.
Bunun yanında broşürde yer alan “IGMG, gençlik programında gençliği öngördüğü anlamda tanımladığı ve Emperyalizm tarafından arzu edilen gençliği bunun zıttı olarak tarif ettiği” veya gençlik programında “Dine yapılan saldırının Demokrasi olarak tanımlandığı” gibi ithamların da doğru olmadığı NRW Eyaleti temsilcileri tarafından deklare edildi. Anayasa Koruma Dairesi ayrıca yıllarca gerçeğe aykırı bir şekilde IGMG’nin kendisini demokrasi düşmanlığı ve yahudi karşıtlığı içeren söylemlerden açıkça soyutlamadığı iddialarını da dillendirmişti.
“Biz, Anayasa Koruma Dairesi’nin IGMG’nin hedefleri hakkında yıllar boyu bu ve benzeri saçma ithamları ile kamuoyunu yanıltması üzerine, daha 2002 yılında NRW Eyaleti İçişleri Bakanlığı’ndan asılsız ithamlarından vazgeçmeyi taahhüt etmesini istedik. İçişleri Bakanlığı’nın asılsız ithamların varlığını kabul etmeye ve durdurmaya yanaşmaması üzerine dava açmak zorunda kaldık. İçişleri Bakanlığı mahkumiyeti önleyebilmek için ancak şimdi dava sürecinde asılsız ithamlarından vazgeçtiğini açıkladı. Bu kadar uzun süreden ve iftira içeren isnatların amacına ulaşmasından sonra, gerçeği yansıtmakla yükümlü kurum olan Anayasa Koruma Dairesi ve siyasi sorumluluğu taşıyan İçişleri Bakanlığı’nın haksızlığı itiraf etmelerinin, hak ve hukukun gerçek anlamda korunması anlamına gelmediği şüphe götürmez” diyerek Üçüncü eleştiride bulundu.
Üçüncü, “Devlet vergi gelirleriyle dini cemaatlere yönelik iftiraları finanse edemez. IGMG hakkında gerçek dışı ithamları yayan sadece NRW’deki Anayasa Koruma Dairesi değil. İçişleri Bakanlıkları hukuki davalara gerek kalmadan sorumlulukları altında bulunan Anayasa Koruma Daireleri’nin yasal görevleri çerçevesinde kalma ve kamuoyunu yanıltmamasını sağlamalıdırlar” dedi. IGMG’nin Bavyera İçişleri Bakanlığı’na karşı 2002 yılından beri süren davası bağlamında, “Hak ve hukukun yeteri kadar korunamaması tek sorun değil” diyen Üçüncü, Meclis kontrol komisyonlarının kontrol imkanlarının da, İçişleri Bakanlıkları’ndaki hataları önlemek için yeterli olmadığına dikkat çekti.
Üçüncü ayrıca şunları söyledi, “Kamuoyu, Anayasa Koruma Daireleri’nin Müslümanlara yönelik tavırlarını görmezlikten gelmemelidir. Aksi taktirde kamuoyunun baskısı olmadan dairelerin anayasal hukuk ve toplum açısından çok tartışılır uygulamalarına son vermeleri mümkün değildir. Asılsız ithamların, çarpıtmaların, manayı tahrife uğratan anlatımların ve anayasal hukuk açısından da özellikle sakıncalı değerlendirmelerin Anayasayı Koruma Raporları’na alınmasının toplum üzerinde büyük etkisi var. Bu durum toplumda, dışlanan ve ayrımcılığa maruz kalan müslümanlara karşı önyargıların oluşmasını desteklemekte. Nedeni ise raporlara alınmasıyla bu tür teşkilatlerın anayasa düşmanı olarak damgalanması. Bunun sonucunda kamuoyuna yönelik üstü kapalı “Bunları dışlayın” söylemi oluşmakta.”
Gerçekte anayasa karşıtı hedefler gütmeyen sözkonusu şahısların ve teşkilatların, Anayasa Koruma Raporları’na alınmaları sadece temel haklarını zedelemekle kalmamakta, demokrasiye de zarar vermektedir. Çünkü devlet, haksız aforozlama yoluyla yasal bir temele dayanmaksızın, insanların fikir belirleme sürecine müdahil olmakta ve demokrasinin temel esaslarını hiçe sayarak, bu sürece otoriter anlamda şekil vermeye çalışmaktadır. Böylece de devlet gücünün Anayasa Koruma Dairesi gibi kurumlar aracılığıyla kötüye kullanılmasının önünü açmaktadır”.