Background Image
Previous Page  43 / 68 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 43 / 68 Next Page
Page Background

43

OCAK

2015 • SAYI 237 •

PERSPEKTİF

gitmek konusunda uyarmışken, ahlaki ve fıkhi

sınırları aşmak tabii ki aşırıya gitmektir. Dini-

miz savaşta bile sınırlar belirlemişken (Bakara

suresi, 2:190) barış ortamında sınırları aşana

ne demek gerekir? Peygamberimiz’in ashabı-

na kurtuluşun amelleri sayesinde değil, ancak

ve ancak Allah’ın merhametinin sayesinde ol-

duğunu ve başka bir rivayete göre, birbirlerini

sevmedikçe mümin olamayacaklarını söyledi-

ğini hatırlatmakta ve İslamımız (amellerimiz)

ve imanımızın neye göre ölçüldüğünü bilmekte

fayda var.

Almanya’daki Müslümanlar “aşırılığı” nasıl

tanımlıyorlar? Aşırılığı dinî bir problem olarak

mı görüyorlar, yoksa sosyal bir sorun olarak mı

algılıyorlar?

Müslümanlar dinimiz adına uygulanan, fa-

kat söz ya da amel olarak dinimize aykırı düşen

her şeyi “aşırılık” olarak tanımlarlar.

Alman toplumunda Müslümanlara karşı

sorunlar ya da Müslümanların çoğunluk ola-

rak yaşadıkları ülkelere dair küresel sorunlar

farketmeksizin şiddetin kaynağının adalet-

sizlik ve sosyal krizlerde saklı olduğuna şahit

oluyoruz. Müslüman cemaatler özellikle 11

Eylül’den sonra ya da Alman medyasının “na-

mus cinayeti” gibi İslam’ı şiddetle özdeşleştir-

dikleri süreçlerde basın açıklamaları ile teröre,

şiddete ve aşırılığa karşı olduklarını ifade etti-

ler. Konu ile ilgili kampanya ve yürüyüşler dü-

zenlediler. Bunların hepsi cemaatlerin internet

sitelerinde mevcut. Fakat basın açıklamaları

genelde Alman medyası tarafından kamuoyu-

na yansıtılmıyor. Bu da çoğunluk toplumunda

sanki Müslümanlar şiddete karşı değilmiş veya

şiddetten yanaymış gibi bir intiba bırakıyor. Bu

gerçek, bize medyada daha çok söz sahibi ol-

mamız gerektiğini gösteriyor.

Önleyici tedbirlerde “İslamcılık”, “cihat”, “Sele-

filik”, “şeriat” gibi kavramların içinin boşaltılarak

tek bir çuvala konulduğu görülüyor. Bu program-

ları bu hâlleriyle desteklemek ne kadar mantıklı?

Müslümanlar arasında dünyayı mümin ve

kafirler şeklinde ikiye bölen; karşı tarafta da

demokratlar ve demokrat olmayanlar, aydınlar

ve aydın olmayanlar, insan haklarından yana

olanlar ve olmayanlar diye ikiye bölen düalist

bir bakış açısına sahip insanlar var. Bu görüşün

temsilcileri siyaset ve medyada mevcut. İki ta-

raf da düşüncesini dost ve düşman algısı üze-

rine kuruyor ve her ikisi de bu metotla taraftar

kazanmak için reklam yapıyor. Mesela iki taraf

da “cihad” veya “şeriat” gibi dinimizin müspet

terimlerini dar bir mana içerisinde siyasi he-

deflerle kullanıyor; tevhid ve barış dini İslam

“İslamcılık”, her Müslüman’a örnek olan Selef

“Selefilik” altında olumsuz çağrışımlara kavu-

şuyor. Bu metotlarla hoşgörü ve barış ortamı

oluşturmak mümkün değil.

Önleyici tedbirlere gelince işi ehline vermek

gerekiyor. Lisan, kültür, tarih, Kur’an, Sünnet

ve fıkıh gibi disiplinlerin yanında Müslüman

gençlerin soru ve sorunlarını bilmeyenler nasıl

çözümler sunabilir? Dahası Müslüman’ı Müs-

lümandan daha iyi kim tanıyabilir?

Müslümanların güvenlik partneri olarak gö-

rülmeleri, “Müslümanlar güvenlik sorununun bir

parçası, bu nedenle çözümde de rol oynamalı-

lar” anlayışının bir göstergesi mi? Yoksa devletin

Müslümanları güvenlik meselelerine dâhil etme-

si, onları toplumsal aktörler olarak görmelerin-

den mi kaynaklanıyor sizce?

Keşke devlet Müslümanları önleyici tedbir-

lere ve güvenlik meselelerine, onları toplum-

sal aktörler olarak görmesinden dolayı dâhil

etseydi! İstatistikler Müslümanlar arasında

şiddete meyledenlerin oranının yüzde 0,1 ol-

duğunu gösteriyor. Bundan daha birkaç yıl

öncesinde tüm sorunların kaynağı camilerde

aranıyordu. Camiler, “kökten dinci” ya da “İs-

lamcı”ların yetiştiği yerler olarak görülüyordu.

Bu olumsuz değerlendirmede camilerin de payı

var. Almanya’da dördüncü nesil Müslümanla-

rın yetişmesine rağmen Almanca hutbe ve eği-

tim konusunda oldukça geride kalındı. Bu boş-

luğu YouTube gibi platformları aktif bir şekilde

kullanan cami ve cemaat dışı gruplar doldurdu.

Devlet de 50 yılın ardından cami cemaatlerinin

muhafazakâr, fakat şiddetten uzak olduklarını

kabul etmeye başladı.

Müslümanların güvenlik politikaları kapsa-

mında tematize edilmesi vemetodolojik hatalara